Any Way the Wind Blows (2003)

10:29


Belçika,
Flaman Bölgesi,
Anvers şehri, 
Çoğunlukla yağmurlu ve karanlık olan şehrin güneş gören bir cuma günü, 
Havada ılık ılık esen bir “müzik rüzgarı”...

Diyelim ki böyle bir günde Anvers’te, kalabalık bir meydana bakan café’de oturdun. 
Bir bira ısmarladın ve çevreni izlemeye başladın…

Doğal olarak, ilk önce en düzgün fizikli kızlar dikkatini çekiyor… 😊
Uzun bacaklar, geniş omuzlar, modaya uygun asimetrik kesilmiş, fazla özenilmeden toplanmış veya salık bırakılmış sarı saçlar, sade bir şıklık ve kompleksiz bir endam ile önünden geçiyorlar. 
Bazıları bisikletli. 
Bazılarının yanında erkek arkadaşı var. 


Bazıları ise kendinden bir tık daha “az güzel” veya çirkince kız arkadaşıyla gülümseyerek konuşuyor. 
Tam da emin değilsin ama şu mini etekli, gözlüklü kadın, beş metre arkasında yürüyen bir tip tarafından takip ediliyor gibi sanki! 
Sakallı, kel, göbeği beyaz gömleğinin düğmelerini zorlayan mafya kılıklı bir herif tarafından... 

Birdenbire meydanda polis sireni yankılanıyor. Polis aracını göremiyorsun ama çok uzakta olamaz. Yan masada, bir süredir telefonda konuşmakta olan orta yaşlı takım elbiseli bey, gürültüde sesini yükseltmek zorunda kalıyor. Gözlerinin altındaki torbalar, hafif kambur duruşu ve hüzünlü hali ile telefonda kiminle ne konuşuyor, bir türlü halledemediği ne sorunu var bilemiyorsun. 
Konuşmasını sürdüremiyor... kahvesinin parasını masanın üzerine bırakıp omzunda bilgisayar çantası ve koluna attığı ceketiyle hızlı adımlarla uzaklaşıyor. 

Cafélerde oturan insanların azımsanmayacak bir kısmına köpekleri eşlik ediyor. İrili ufaklı, kıyafetli, kurdeleli, çeşit çeşit sevimli köpekler bazen masanın ayağına eğretice tutturulmuş tasması ile yerde, bazen sahibinin kucağında kendine yer bulmuş sakin bir alışkanlıkla bekliyorlar. Dünya insan nüfusunun belki de yarısından daha iyi şartlarda yaşayan bu sadık dostların, karşılıksız sevgilerini hangi tür yalnızlarla paylaştığını bilemiyorsun. 

Karşı sokağın köşesinde, mini-marketin önündeki iki basamaklı merdivene oturmuş, saçları rastalı pejmürde kılıklı gençler de yanlarındaki –o kadar da bakımlı olmayan- köpeklere yiyecek bir şeyler veriyorlar. İçlerinden bir tanesi arada sırada ayağa kalkıyor. Gelen geçenden, markete girip çıkanlardan para istiyor. Gruptaki tek kadın (belli ki bitmiş bir kadın) bir ara el kol hareketleri ve çatlak sesiyle kavga çıkartmaya yelteniyor. Dillerini anlamasan da yüksek sesli küfürlerin bini bir para uçuştuğunu tahmin ediyorsun. Diğerleri oralı olmayınca kadın merdivenlere çöküyor ve teneke kutudan ucuz birasını umarsızca çekmeye devam ediyor. Öfkesini boşaltmış, rahatlamış gibi. Neye öfkelendiğini bilemiyorsun.

Sevimli minik kızının elinden tutmuş markete girmek üzere olan adam, ilginç kesimli bol pantolonu ve saçları kazınmış başının şekliyle dikkatini çekiyor. Gençlere doğru yüzünü döndüğünde sınıf arkadaşlarından birine ne kadar çok benzediğini fark ediyorsun. –Kim bilir kaçıncı kez- insanlar çift yaratılmış derler, doğruymuş diye düşünüyor ve garsona ikinci birayı işaret ediyorsun… 

Elbette ki, bu insanları dışarıdan izlemek hikayelerini bilmeye yetmiyor.

İşte “Any way the wind blows” sana bu hikayeleri anlatıyor.
Kısa kısa, gerçekçi, bir miktar yaratıcılık barındıran ve “alternatif sanat” dedikleri bir tarzda.




Birbirinden farklı hayatlar süren 8 karakterin sabah saatlerinde başlayan günlük rutinleri, irili ufaklı problemleri, aile/arkadaş ilişkileri, para kazanma şekilleri, zayıf yönleri, saplantıları, hayata dair beklentileri, kısa vadeli planları gibi unsurlardan oluşuyor film...küçük hikayeler anlatıyor, aslında bir mozaik sunuyor.

Tüm bu insanların, o güneşli cuma günü boyunca her ne yaparlarsa yapsınlar; geceye dair aynı partiye katılmak gibi ortak bir planları var. 
Önemsemiyor gibi görünüyorlar, sanki sıradan bir olaymış gibi davranıyorlar, fakat -davetli olsalar da olmasalar da- orada, o partide bulunmak, ortama dahil olmak istiyorlar. 
Filmin karakterleri için bu parti, pek de memnun olmadıkları hayatlarına biraz eğlence ve haz katmayı ümit ettikleri yer,  bir çeşit kesişim noktası...



-*-
Anvers’te doğup büyümüş genç yönetmen Tom Barman’in ilk filmi.
Şehri biliyor. Anlattığı insanları biliyor.

Kendisi de o insanlardan biri...

Tom Barman anladığım kadarıyla ikinci filmini henüz çek(e)memiş. 
Avrupa birliğinden ve Flaman bölgesinden finansman bulmaya çalışıyormuş.




Tom Barman aynı zamanda şarkı sözü yazarı ve müzisyen.
dEUS isimli grubun solisti. 
Grubun bazı kliplerini kendisi yönetmiş.
Filmin soundtrack müziğini de Tom Barman yazıp söylemiş. 
Elektro-melodik şarkıya efektler bence yakışmış. 
Parça da filme çok yakışıyor.
(Özellikle filmin girişindeki Sam Louwyck tarafından hayata geçirilen efsane dans sahnesinde)




-*-
Any Way the Wind Blows, hepsi Belçikalı, başarılı ve -zamanının- genç oyuncularıyla, şimdiden kült film statüsü ile anılıyor. 
Komedi filmi değil ama zaman zaman kuru ve absürt bir mizah ile gülümsetiyor.

En çok gülümsediğim sahne şu oldu:

İki genç arabalarının çalındığını ihbar etmek için polise başvurduklarında, polis hiç düşünmeden önlerine bir form (ve bir de kalem) bırakır. 
Gençler formu zar zor doldurmaya çalışırlar. 
(Arabanın plakasını bile hatırlamaları kolay değildir zira! :) ) 
O sırada akıllarına bir detay gelir. 
Çalınan arabanın arka koltuğunda arkadaşlarının oturduğu detayı! 
Bunu söylediklerinde polis, soğukkanlı ve mesafeli tavrından hiç ödün vermeden: "hmm o zaman bu, adam kaçırmaya girer" der... veee  -adam kaçırma ihbarını da kapsayan- yeni bir formu gençlerin önüne sürer.

Belçika'da işler böyle yürür...Herhangi bir resmi kuruma gidip "ölüyorum, geberiyorum" deseniz alacağınız tepki, önünüze sürülen bir "mezarlık ve defin işlemleri kayıt kabul formu" olabilir.
Son gücünüzle formu doldurup, oracıkta ölüp kalırsınız :))

-*-
Belçika'daki yaşam tarzına yakından bakmak isteyenler için izlemeye değer.
Sadece filmden beklentiniz hakkında minik bir ayarlama yapmanız gerekebilir.
Beklentinizi çok yüksek tutmayın :)
Biranızı alın ve izleyin sadece…







Sonraki Yayın
« Prev Post
Önceki Yayın
Next Post »
Disqus
Yorumunuzu Ekleyin

Hiç yorum yok

İletişim Formu