Acı ve Zafer, Douleur et Gloire (Pain and Glory, 2019)

14:40


Varoluşsal bir krizin tam ortasında, sancıları nedeniyle artık film üretemeyen bir sinema ustasının hikayesi ile Pedro Almodovar, bize en kişisel, kendisiyle en çok özdeşleşen ve en melankolik filmini sunuyor.

Usta, ağrıları nedeniyle mi artık çalışamıyor, yoksa çalışamadığı için mi vücudu iflas ediyor tam bilemiyoruz. (Zaten bu tür şeyleri tam bilemeyiz) 
İç-içe geçmiş katmanlar halinde birbirini besleyen fiziksel ve duygusal acıların insanda nasıl vücut bulduğunu görüyoruz sadece...

Bu sinema sanatçısını ise, en gerçekçi, hiç abartısız en sade haliyle  Antonio Banderas oynuyor.




Günlük hayatı sürdürebilmek için her gün umarsızca yutulan avuç dolusu ilaç, düzenli doktor kontrolleri, tıbbi testler, müdahaleler, fizik tedaviler, …. derken yavaş yavaş tanık olduğumuz çocukluk anıları, evden ayrılış, ilk aşk, diğer aşklar, 60lı yıllar, birlikte çalışılan oyuncular, onlarla yaşanan sürtüşmeler, şöhret, ego yarışları, ayrılan yollar, kopuşlar, 90lı yıllar, savrulmalar, ... sonra günümüz, yeniden kesişen yollar, sanat ve mucizeler.

Geçmişle bugün arasında yaşanan gel-gitler ile örülen filmin sonunda, 
yani günün sonunda, 
sanatçının ustalık kariyerinin sonunda, 
belki de bir ömrün sonunda, 
sanırım filmdeki sancının kökünü şöyle ifade ediyoruz:

aslında hiç kimsenin umrunda değilim”.

Hissiyatım odur ki, sanatçı bunu anladığı zaman, bunun bir istisnası olduğunu da tüm benliğiyle kavrıyor. 
Bu durumun TEK bir istisnası var:
Annesi.













-*-
Rolünü müthiş içselleştirmiş ve olgun bir aktör olarak bu filmde Banderas’ı izlediğim her andan, ama her andan müthiş keyif aldım.

Duygusal planın oldukça ustalıkla işlendiği bir film olduğunu söyleyebilirim.
Almodovar sinemasını takip edenlere özellikle tavsiye ederim.


Sonraki Yayın
« Prev Post
Önceki Yayın
Next Post »
Disqus
Yorumunuzu Ekleyin

Hiç yorum yok

İletişim Formu