Kız Kardeşler / A Tale of Three Sisters (2019)

12:33



Zamansız ve mekansız bir masal-film. Görsellik ve film müzikleri olarak oldukça zengin. Kuzeydoğu Anadolu’da bir köyde çekildiğini dağlık arazi yapısı ve bitki örtüsünden anlayabilirsiniz. Artvin tarafları. Dönemi çözmek daha zor. 100-200 yıl kadar önce ya da bugün. 06 plaka arabanın modelinden belki 1980’li yıllar diyebiliriz. Şive ise çoğunlukla İç Anadolu’yu andırıyor.


Doğdukları yerde ölmeyi reddedenlerin hikayesi. Bir türküde geçiyor: -Güneş birden devrilir gider ve geceleri titrek fenerler.. Hiç şikayet etmezler; doğdukları yerde ölenler. Lakin filmin merkezindeki 3 kız kardeş, Reyhan-Nurhan ve Havva köyde yaşamayı asla kabul etmezler. Buna rağmen besleme (~evlatlık) olarak gönderildikleri kasabadan köylerine geri dönmek zorunda kalmışlar çeşitli sebeplerle.

Yönetmen Emin Alper şöyle diyor: “Ben kendi adıma Kız Kardeşler’i taşra hayatını anlatan, köy hayatını resmeden bir film olarak algılamıyorum. Genel olarak eşitsizlik üzerine bir film. Sadece bunun en uygun malzemelerinden biri beslemelikti. O da beni köye götürdü.”


Neden bu temayı seçtiğini röportajlarında açıklamış: “Doğup büyüdüğüm kasabada çok yaygın bir uygulamaydı. Hep iç burkucu bulduğum bir haldi o kızların hali. Köylerindeki ailelerden gelip yeni yaşamlarına ayak uydurma çabaları, saç kesimlerinden kıyafetlerine o ailenin eşit bir üyesi olmadıklarının hep hatırlatılması, ailenin asli üyelerinin gördükleri muameleyi görmemeleri... Bir yandan da bütün bunlara rağmen, yeni hayatlarını köydekine tercih etmeleri... Bu hal, baştan sona acıklı geliyordu bana...”

Senaryoyu göçmen sorunu üzerinden de tartışabiliriz. Gelişmiş ülkelerin politikaları-zalimliği, savaşlar, yoksulluk-açlık ve her anlamda kurak coğrafyalar büyük kitleleri göçe zorluyor. Daha iyi bir hayat ümidiyle, hatta ölümden kaçıp yollara düşen milyonlar var. Çoğu kez; yollara düşenler için bu bir seçim bile değil. Aileleri ile birlikte arkalarında her şeylerini bırakarak büyük bir bilinmezliğe doğru gidiyorlar. Akdeniz’de tekneleri battığında belki haberimiz oluyor onlarca göçmenin çoluk-çocuk öldüğünden.


Ulaşabildikleri, özellikle Avrupa’daki “medeni” ülkelerde eğer vasıfları, eğitimleri ve sağlıkları/fiziki durumları iyiyse belki tutunabiliyorlar. Efendileri için faydalı ve uslu birer köle iseler yeni bir hayat kurabiliyorlar. Aksi takdirde ülkelerine ya da geldikleri bir önceki ülkeye sınırdışı ediliyorlar.

Filmle ilgili kısa notlarım aşağıda yer alıyor:

-Özellikle Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle ve NBC sineması ile ilgili seyircinin çok beğeneceğini düşünüyorum.

-Veysel rolündeki Kayhan Açıkgöz’ü çok başarılı, repliği ve oyunculuğu ile gayet inandırıcı buldum.

-Dr.Necati hakim sınıfı, gücü temsil ediyor olmalı. Film’de kasabada yaşananları göremesek bile: Hem suçlu hem güçlü diyebileceğimiz ikiyüzlü bir karakter. Gerektiğinde vicdanlı olmak, aklıselim’i oynamak da.. Hem de zayıfın haddini bildirmek, cezasını vermek onun görevi.

-3 kız kardeşi sosyal eşitsizliğinin, adaletsizliğinin bir kurbanı olarak gördüğümüz noktada sormak lazım: Yaralı koyun neden celladına kaçma refleksi gösterir? İnsan psikolojisi böyle olduğu halde, geniş kitlelerin de memleketlerini terketmek zorunda kalıp Avrupa’ya göç etmelerini olağan mı karşılamalıyız?

-Müzik, atmosferle ve görüntülerle uyum içinde. Giorgos Papaioannou ve Nikos Papaioannou tarafından yapılmış. Bir de oldukça etkileyici Azeri Türküsü-ninnisi var: “Şirin şirin yat ay bala/Boya başa çat ay bala/Səndə bir gün öz səsini el/Səsinə qat ay bala/Sənə deyir lay-lay.../Hər ötən quş hər akan çay/Bu gözəl şən anamız vətən/Lay-Lay..” Shovket Alekberova söylüyor. Müthiş bir ses.

-Köyün; bayır aşağı büyük bir zevkle taklalar atarak yuvarlanan deli kadını var. Bir Zamanlar Anadolu’daki ağaçtan düşüp yuvarlanan elmaları andırıyor bu sahneler. Köydeki kısır döngünün, dönüp dolaşıp aynı yere gelmenin bir anlatımı olarak yorumluyorum.

-Ara ara ortaya çıkan 2 eşkıya var. Seyirciyi “bir cinayet işlenecek” diye geren. Birini Emin Alper oynuyor. Geleneksel sinema-tiyatro’da temel prensiplerden: Bir sahnede silah görüldü mü, önünde-sonunda patlar. Haneke bu klişeyi örneğin; Funny Games’te yıkmıştı. Yönetmenin Haneke sevgisine bir gönderme olmalı.

-Haneke ile ilgili başka bir işaret: Kasaba’da neler olup bittiğine dair seyirciyi kafa yormaya, tartışmaya itmesi. Belirsizlikler var ve film bittiğinde puzzle’in eksik parçalarını bulmak üzere kendinizi bir arayışın içinde bulabiliyorsunuz.. Cache’de olduğu gibi.

Sonraki Yayın
« Prev Post
Önceki Yayın
Next Post »
Disqus
Yorumunuzu Ekleyin

Hiç yorum yok

İletişim Formu